28 Aralık 2011 Çarşamba

Anne Adaylarına...


Bazı insanlar vadır, hayatınıza geç girerler ama kısa sürede o açığı kapatır ve dostunuz, canınız olurlar. Bugünkü yazdıklarımı işte öyle bir insana, Sahra'ya armağan ediyorum :).

O şu sıralar inanılmaz mutlu, e tabi bu vesileyle ben de. Henüz sadece telefonla tanık oldum bu sevince fakat ilerleyen günlerde görüştüğümüzde nasıl sıcacık güleceğini, o gözlerinin nasıl parlayacağını tahmin edebiliyorum. O teyze oluyor :).

Allah'ın bu mucizesine, çok sağlıklı bir şekilde kavuşmaları ve onu mutlulukla kucaklamaları dileğiyle...

Bu kurabiyelerim, Sevde gibi tüm anne adayları için...



26 Aralık 2011 Pazartesi

Oyun Hamurundan Şeker Hamuruna...



Şeker hamuruna merak sardıktan bir süre sonra Denizli’ye gitmem gerekmişti. O sırada da benim minik kuzenim Bartu’nun doğum günü kutlanacaktı. Kendimi tabi ki bir oyuncakçıya attım ve ne alsam diye düşünüp durdum bir süre. Sonra çocukluğumdan beri çok sevdiğim yap-bozda karar kıldım. Küçükken kardeşimle yarışa girer en fazla parçayı koymak için kıyasıya mücadele ederdik. Anlaşılan o yarışmalar daha çok beni bağlamış kendine, çünkü ne zaman bir puzzle alsam 13-14 saat kalkamıyorum başından ve o 1000 parçayı bir kerede bitirmeye çalışmam herkes tarafından hem şaşkınlıkla karşılanıyor hem de takdir görüyor. Bartu’nun da bu konuda bana benzemesini istedim sanırım ve başardım da. Eline aldı yap-bozu ve sadece o gün 7 kez yaptık ve bozduk :). Dünyalar benim oldu çünkü çok çabuk ilgi gösteren ve herkese hemen yakınlaşan bir çocuk değil Bartu. Bu nedenle de onun dünyasına girebilmek beni fazlasıyla mutlu etti..

Gelelim asıl konuya... İşte ben o alışverişin sonunda kendimi 8 kutu oyun hamuru almış halde buldum. Yanımda şeker hamuru götürememiştim çünkü. Benim çocukluğumda bu kadar renk alternatifi yoktu, buna eminim. Aldıklarımın içinde, uçuk sarı olanı çok hoşuma gitmişti. Bartu’nun doğumu sırasında da kurabiye yapmamış olduğum için ona ithafen bir şeyler yapmak istedim ve bugün sizlerle paylaşacaklarım çıktı ortaya. Tabi sadece erkek çocukları için değil, kız çocukları için de bir şeyler yaptım.

İlerleyen günlerde henüz 1 ayı dolmamış Masal bebeğe özel yaptığım kurabiyeleri paylaşacağımı şimdiden söylemek istiyorum :).

Tatlı akşamlar...








- Teknik bir hatadan dolayı B'lerim ters döndüler. Onlar için özür diliyorum :)...

23 Aralık 2011 Cuma

Bu Çete Çok Tatlı Çete...



Tıpkı kurabiyeler gibi, çocukluğumdan bana kalan, beraber büyüdüğümüz çok güzel insanlar var benim hayatımda. Birlikte oyun da oynadık, erkek arkadaşlarımızı da çekiştirdik; ders de çalıştık, iş yerindeki olaylardan da yakındık... Kısacası hep yan yanaydık... Ve giderek ailemizi büyütmeye devam ediyoruz.


İşte onlardan birinin, kedimin, Seher’in doğum gününde yaptığım kurabiyeleri paylaşmak istiyorum bugün. Çocukluğu sokaktaki kedilerin peşinden koşmakla geçti diyebilirim. Beraber besledik, gizlice apartman sığınaklarına soktuk onları üşümesinler diye. Azarlar işittik apartman sakinlerinden ama o hep mutlu oldu bir miyav sesiyle. Şimdi de muradına erdi ve yine büyüsünler sonra dışarıya salarız hikayesiyle eve soktuğu iki adet kediyi - pardon kızlarını - nüfusuna aldı.

Bu hikayeyi anlatmamın sebebi; Seher’e yapacağım kurabiyelerde hiç tereddüt etmeden, konuyu belirlemiş olmamdı. Birinci temam kedi olacaktı, aksi ayıptı :). İkincisi sevdiği renkler olan siyah ve mordu. O kadar ki, dolabına girmeye teşebbüs eden hangi renk olursa, ikisinin egemenliği nedeniyle boyunları bükük kalırdı :). Üçüncüsü ise yine çok tercih ettiği puantiyeler olmalıydı, büyük puantiyeler. Tüm bunların ışığında ortaya çıkan bu kedi çetesi oldu…

İyi hafta sonları :) ...




Tabaklara sığmayan çete lideri :)


Kısa bir süreliğine paketlerine sıkışan kedicikler :)

22 Aralık 2011 Perşembe

Çiçek Bahçesi...




Aile büyüklerimin bir araya geldiklerinde benimle ilgili kah yakınarak kah hoş bir tebessümle tekrar tekrar paylaştıkları bir anıyla büyüdüm ben. Bebekliğim Ankara'da geçti. 5 yaşında babamın işleri nedeniyle İstanbul'a taşındık. Bayram tatillerinde büyüklerimize, Denizli'ye giderdik. 1 yaşındayken Ankara sınırları içinde "X" marka sütü tüketirken, Denizli'ye gittiğimizde aynı marka sütü şiddetle reddedermişim. Hal böyle olunca annemler de ne yapsınlar, Ege'nin ineklerine inat, bir de sütü yüklenirlermiş, yanlarında az eşya taşırlarmış gibi. İşte o zamandan beri damak tadıma dair, koku alma duyuma dair türlü esprilere maruz kalırım...


Tüm bu duyular mı beni mutfağa bağladı yoksa yaradılışım gereği mi oraya aidim bilemiyorum ama gerek anneannemin gerekse de annemin bunda çok katkısı olduğu kesin. O zamana kadar hep seyretmek için bulunduğum mutfağa, "yemek yapmak için" ilk kez girdiğimde 5 yaşındaydım. Anneannem taze fasulyeleri incecik, verev şekilde keserdi ve bana da balık olarak tanıtırdı onları. Kaşık kaşık bana eklettiği malzemelerin yarattığı kokuya bir daldım, bir daha da çıkamadım. İşte şu an benim için hayatın ta kendisi olan mutfak maceram bu şekilde başladı.

Bu macera sonucu ortaya çıkan ürünleri, blog dünyasına bir hayli geç kalmış biri olarak sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Umarım beğenirsiniz.


İlk olarak çiçeklerimden başlamak istiyorum :).





21 Aralık 2011 Çarşamba

Merhaba...


Kurabiye...


Bu sözcüğü duyup da yüzünde tebessüm oluşmayan insan var mıdır, bilmiyorum.


Onları bilmem ama ben ve benim gibiler için bir mutluluk, bir yaşamaya şükrediş vesilesidir kurabiyeler. Zira bence kurabiye, anne demektir...


Kurabiye kelimesini duyduğum an bir sahne beliriyor aklımda ki tarif ettiğimde eminim siz de böyle bir ruh haline gireceksiniz. Kurabiye dendiğinde çocukluğuma dönerim hemen. Annemin, içine şüphesiz sevgisini katarak hazırladığı kurabiyeleri gülen gözleriyle bize sunduğu o an canlanır zihnimde. Parmaklarımı yanına meze katarak yediğim o kurabiyeler çocukluğumdan geriye kalan en güzel hatıralardandı.


Tabii bir de hepimizin çocukluğunda mutlaka uğradığı bir sokak vardı: Susam Sokağı. Ben çocukluğumda hiç çıkmazdım Susam Sokağı’ndan. Kurabiye Canavarı, o meşhur şekliyle kurabiyelerini yerken ben de ona katılır, annemin yaptığı o leziz kurabiyeleri aynı şekilde mideye indirirdim. Ve şuna da çok emindim; Kurabiye Canavarı annemin kurabiyelerini yeme şansına sahip olsaydı, şüphesiz çok daha kurabiyesever bir canavar olurdu :).


Mutfak denilen o sihirli dünyaya ilk adım atışım çocukluk yıllarıma denk düşer. İlk yemek yaptığım günü hayatımın en güzel günlerinden biri sayarım mesela. İlk zamanlarda beni mutfağa sokmayan anneme o zamanlar çok sinirlenir, üst komşumuz ve aile dostumuz Banu Abla’ya kaçar, “kek mi yapsak acaba?” diye sevimli bir giriş yapardım. O da beni hiç kırmazdı sağ olsun.


Ve ben halen daha çıkamadım o sihirli dünyadan desem, inanır mısınız? İnanın, inanın. Sihrimi çevremdekilere yaymak ve onları şaşırtıp, "çok güzel" dediklerini duymak oldu hayatımı özetleyen sahne. Bu anlamda çok daha iyi ürünler sunmak için profesyonel eğitim aldım, ama en başından beri ne yaptıysam amatör ruhla ve zevkle yaptım, yapmaya da devam edeceğim. Mutfağın öyle sanıldığı kadar rutin,stresli ve karamsar bir yer olmadığını insanlara deneterek anlatmak bana her şeyden daha çok keyif verdi ve vermeye devam ediyor.


Bu doğrultuda neler yaptığımı sadece çevremdekilere değil de, internet vasıtasıyla herkese göstermek istedim. Benim mutfağımdan, benim sihirli dünyamdan çıkanları herkes görsün dedim ve nihayetinde bu günceyi açtım.


Umarım,


Siz de şaşırıp, "çok güzel" dersiniz. İşte o zaman "en güzel" ben olurum.